26 Temmuz 2012 Perşembe

O GÜN


Ayı hatırlayamayacağım ama sene, bu sene. Günlerden Cuma. Nasıl bir can sıkılması yaşıyorum, tabirde biraz zorlanabilirim ama herhangi bir planla gelen ilk kişinin elinde kalıcam, o derece.  Artık beni içmeye mi götürür, gezmeye mi, şehir dışına çıkar yeni yerler mi keşfederiz bilmem…  Hal böyleyken gelen ilk teklif, tabii ki Cuma günü olması hasebiyle Taksim’e gitmek oldu.

Teklif geldiğinden mütevellit benim götüm biraz kalktı sanırım. Bi rahatlama geldi. Buraları çok fazla uzatmayayım, toplamda 6 kişi önce Nişantaşı’na oradan da Taksim’e gitmeye karar verdik.

Nişantaşı klasik. Kasmık insanlar topluluğu ve şu wanna be diye adlandırılan özenti sünepeler arasında biraz cilalanıp dens ettikten sonra koyulduk yola Taksim’e varmak üzere.

Artık mekandayız. İçiyoruz. İlk içkileri benim aldığımı hatırlıyorum ama, sonradan gelen içkilerin bağını hiç sormadım. Ardı arkası hiç kesilmiyor, daha elimdeki kadehi bitirmeden yenisi tutuşturuluyor, shot bardakta laga lugalar ve daha neler neler…

Gece 2 gibi artık hepimiz güzel olduk.

Muhabbet gırla devam ederken barın önünden bana doğru gelen bir adam dikkatimi çekti. Arkasında bir adam daha var. Fakat benim göz teması kurduğum adamı ben bir yerlerden tanıyorum. Tanıyorum da, nereden?

Adam belli ki metalci, yaşı benle yaşıt ya da 1-2 yaş büyük, benim boylarda, saçları sırtına kadar uzanmış, güleç yüzlü bi adam. Birbirimize bakar halde olduğumuz ve onun beni tanıdığından emin olduğumu düşündüğüm anda, aklımdan geçen düşünce ‘’belli ki tanışıyoruz, bari o selam vermeden ben selam veriyim..’’ oldu. Belki ses tonundan ya da bana eskilerde takılmış bir lakap, muhabbet arasında geçecek üçüncü kişi muhabbetleri onu hatırlamama yardımcı olacaktı.

Birbirimize doğru yaklaşıp tokalaştık. ‘’Naber abi yaa’’ dememle birlikte ikimizde sarıldık. ‘’iyidir abi senden naber’’ derken, ellerimizle birbirimizin sırtına falan vuruyoruz. Kesin tanışıyoruz yaaa, samimiyete baksana kardeşim.

İki salak düşünün, barın önünde sarılmışlar, boş boş ‘naber abi?’, ‘iyidir abi’, ‘nasıl gidiyo’, ‘e aynı be’ diye birbirlerini tanımaya çalışıyorlar. Tabii ki asıl salak ben, o ayrı..

Tüm gemilerimi yaktım ve ‘hocam biz senle nerden tanışıyoruz yaa?’ dedim. ‘yaniiii, bilmiyorum abi…’ demesiyle hatırlamam bir oldu. O an başımdan belime, oradan da çatal aramı geçip ayaklarıma kadar uzanan kaynar suyu hissettim.

‘Tabii yaaa, hocam hatırlasana Akmar pasajında ne muhabbetler ediyoduk’ dedim -ki alakası yok. Üst katındaki sahaflara defalarca gitmişliğim var fakat Akmar?

Lafı fazla uzatmayayım, ayaküstü birkaç kelam daha edip, samimi kahkahalarımızdan sonra gecelerimizin iyi olması dileklerimizi dileyip ayrıldık. Ne olursa olsun, belki bile beni arkadaşlarına anlatırken salağın teki, şapşal, hıyar, denyo diye anlatıyordur ama, bende bıraktığı intiba efendi bir adam olmasıydı.

Teşekkürler Ogün Sanlısoy.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder