vapur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
vapur etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

28 Ocak 2013 Pazartesi

BİR DİLENCİYİM

Bir arkadaşımın doğum gününe gitmek üzere evden çıktım. Arabayı almadım çünkü kutlama mekanı karşıdaydı ve trafiğe takılmak istemiyordum. Zaten birkaç kadeh bişeyler içerim, alkollü araba kullanmayayım dedim yarım aklımla. İyi de yaptım..

Çok sevdiğim bir ulaşım aracı olarak, Kadıköy'e gitmek üzere Beşiktaş'tan vapura bindim. Tam da iş çıkışına denk geldiğim için, cehennem kalabalığına karışarak, kendi istediğim yere değil, kalabalığın beni ittiği yere kadar ilerledim. Girdiğim salonda oturacak yer yoktu. Kapının yanındaki duvara sırtımı vererek telefonumla birşeyler yapmaya başladım. Seyyar satıcılar, garsonlar, oturmak için yer arayanlar, simitçi, kahveci, baloncu... 



Vapur 10-12 dakika evvel hareket etmiş, Kız Kulesini geçip dalgakıranlara kadar ulaşmıştı. Bu sırada birisinin yerinden kalkarak diğer kapıdan dışarıya yöneldiğini fark ettim. Koca salonda bir kişilik boş yer oluşmuştu. Biz ayakta bekleşenler ise 8-10 kişi vardık. Kimsenin o koltuğa oturmayacağından emin olduktan sonra hareketlendim ve bir güzel kuruldum bir önceki kişinin bıraktığı sıcaklığa..

Tam yanımda oturan hatun kişi güzel bir koku tercihiyle dikkatimi çekmeyi başardı. Şöyle yan gözle bir süzdüm kendisini ve ne göreyim; ulan oturmadan önce baksaymışım ya güzelliğe. Nasıl bir güzelliktir yarabbim, zarif, makyajsız olmasına rağmen dudaklar kırmızı, buğday teni pürüzsüz.. Neyse uzatmıyım, inanılmaz yani, inanılmaz.. İnanılmaz...

Ben bu kadının güzel kokusunu içime çeke durayım, salonda bir kadın yanında çocuğuyla belirdi. Kadın başörtülü, omuzları ıslak pardesüsü, çocuğun elini sıkıca tutuyor, çocuk ise dilendikleri için utanıyor, sadece yere bakıyordu. Hani iyi insanları yüzlerindeki ifadeden anlarız ya, ya da anladığımızı düşünürüz her neyse, işte bu kadının yüzünde bu ifade vardı. Çocuğun o utangaç gözleri ve yüzünün allaşması da, bence bu  samimiyetlerinden kaynaklanıyordu. Kadın durumunu anlattı ve insanlardan para toplamaya başladı.

Şimdi, kadına para vermek istiyordum fakat her nedense yanımdaki kadın bunu tasvip etmez diye, elim cebime gitmiyordu. Sadece kadın da değil, bulunduğum bölümde hiç kimse elini cebine götürmüyordu. Ben de basiretim bağlanmış olduğum yerde, sadece oturuyordum. 

Ben kendimle mücadele etmekle meşgulken, yanımdaki kadın dilenci kadını 'buraya gelir misiniz?' diye yanına çağırdı. Çantasından cüzdanını çıkarıp içinden 20 TL'yi dilenci kadına uzattı. Tam karşımda oturan belli ki üniversiteli kız 10 TL, onun yanındaki amca da yanlış görmediysem 5 TL verdiler. Dilenci kadın hepsine ayrı ayrı teşekkür ederek gitti. Ben para veremedim.

İlk benim aklıma gelmişti ulan. O kadına para vermek ilk benim aklıma gelmişti. Yanımdaki kadın beni yerer diye, dilenciye para veren aşağılık bir adam olarak görür diye, sanki dilencilere para vermek kalitesiz insanların alışkanlığı zannederler diye, 1 diye, 2 diye, x diye, z diye... Ama elim cebime gitmedi işte, o parayı veremedim.

Şimdi yanımdaki kadın bu davranışıyla gözümde daha bir yücelmiş, ulaşılması imkansız bir yere gitmişti. Ne vardı be bildiğim şeyi bana yaptırmayan, o ne der, bu ne düşünür diye beni durduran. Kendi kendime işte..

Kalan yol boyunca yanımda oturan makyajsız güzele Orhan Gencebay'ın Bir Dilenciyim şarkısını söyledim. Tabii ki içimden...